top of page
Search
Senem Balaban

Kadına Yönelik Toksik Beğeni

Updated: Dec 30, 2021

Kadına yönelik toksik beğeni: Kadının orada tek başına, senden bihaber olarak, sana güzelliğinden pay vermeden güzel olmasına izin vermemek. Kadını bir bütün olarak görememek, onun bedenini parçalara ayırıp bu parçalardan sana ait bir malın parçalarıymış gibi rahat rahat, ulu orta bahsetmek. Arkadaşlarla aranızda sohbet konusu yapmak. Nesneleştirmek.


Sofralara gelen hayvanların nesneleştirildiği gibi... Bir hayvan hakkında hiç çekinmeden, hakkımız belleyerek “Şu hayvanın şurası güzel olur, şu yaşta olmalı, yoksa eti şöyle olur” dediğimiz gibi... Onu bütün olarak görmediğimiz, duygularını yok saydığımız sürece onun varlığını tereddüt bile etmeden kendimize tabi kılabildiğimiz gibi...


“Görmek için değil, tüketmek için bakmak” tabiri geçiyordu “Anneler, Kızları ve Beden Algısı” kitabında (s.11). Tam da o. Gözlerin bir kadın görünce otomatik olarak o bedeni hızlıca tarayıp boy bos, yüz hatlarının altın orana uyma derecesi, meme boyutu, bel inceliği, bacak uzunluğu vs hakkında bilgi toplaması. Kadının kim olduğu, nasıl hissediyor olabileceğiyle, içinde bulunduğu gerçeklikle ilgilenmeden, onu bütün olarak görmeden onu oluşturan et ve kemik parçaları hakkında bilgi toplamak. Ona saygı duymamak.


Tıpkı “çok tatlı” diye -ya da ufak tefek diye, güçsüz diye- kediye köpeğe kuşa saygı duymadığımız gibi... Çok tatlı olanın bize bir şey borçlu olduğunu sanmamız gibi... Kendi halinde, kendi varlığından memnun ve saçtığı masum gücün farkında olmadan oyun oynayan çocuğun bizi fark etmeden kendi dünyasında kalmasına izin vermememiz gibi.


Sütyen giyilmese kadınlar birbirini öldürür, dendiğini de duydu bu kulaklar. Vay be! Bu ne kibir! Kadınları birbirine kırdırıp, güzel memeliler çirkin memeliler olarak, yatılası olanlar olmayanlar olarak ve daha başka sayısız şekillerde ikiye ayırıp ondan sonra ne kadar rekabetçisiniz diye kadınları suçlamak?! Efendim? "Onlar da ayrılmasalardı, bölünmeselerdi, rekabete girmeselerdi" mi?


Kolaydı sanki sistemin dışına çıkmak. Kadına biçilen bu aşağılayıcı rolü kabul etmemek demek oyunun tamamen dışında kalmak demek. Kim hangi önemli konuda oyun dışı kalmayı kolaylıkla kabul edebilmiş ki kadın varlığının en derinlerine kodlanmış karşı cins tarafından beğenilme arzusundan öylece vazgeçebilsin.


Çoğu kadın vazgeçemedi. Yalnızlık, ilgisizlik, hatta bazı durumlarda itilip kakılmak o kadar ağırdı ki “Ben sizin nesneniz olmayacağım” demeyi aklına bile getirmedi çoğu kadın. Nesne olmayı istedi. Daha doğrusu yeğledi. Zaten o rekabetin içine doğmuştu. Bu onun normaliydi. Normları sorgulamak ise hiç kolay değildi. Bunun için tutulup tutulup duvara çalınmayı, acıyı, dışlanmayı, bir sürü sembolik ölümü, kimi zaman fiziksel ölümü göze almak gerekirdi.


Uzuvlarından bahsetmeksizin bir kadından bahsedememek. Kadının işinden gücünden, karakterinden bahsedilirken konunun bir şekilde kadının orasına burasına getirilmesi. Kusur aramak. Bulamayınca ilahlaştırıp korkup sahip olmak, kontrol etmek istemek; kusur bulunca da değersizleştirmek... Ama her halükarda kendine mal etmek.


Toksik beğeniyle başlayan ilişkilerde kadın ne kadar güzel olursa olsun kolayca kıskançlığa kapılabilir çünkü en başta toksik de olsa beğeni görürken artık tüketilmiştir, beğenilmemekte, daha doğrusu beğenildiğinin belli edilmesine gerek olmamaktadır çünkü beğeni zaten en başta kadını kontrol için, beğenene ait olmayan özgür kadını adama ait kılmak için kullanılmış bir araçtır. Artık elde edilmiş olan kadını kontrol etmenin yeni aracı ona yerini bildirmedir. Sana bu payeyi ben verdim ben alabilirim, dercesine kadının kusurları yüzüne vurulmuyorsa kendini şanslı sayması beklenir ondan ve diğer kadınların nesneleştirilmesine devam edilerek onun eskiden kendisinin nesneleştirildiği günleri özlemesi sağlanır. Böylece bu çark dönmeye devam eder.


Kadın peki tüm bunlarla baş etmek için ne yaptı? Kendini ikiye böldü. Bir yanı bu toksik beğenilere uyuyorsa nispeten, kendini şanslı saydı; uymuyorsa uymak için elinden geleni yaptı. Sokakta insanların ona baktığını görmek bu standartlara bir şekilde uyduğunun, güvende olduğunun göstergesiydi onun için. Bu yüzden bakılmak istiyor, bakılıp bakılmadığını kontrol ediyor, bakıldığını gördüğünde ufak da olsa bir rahatlama duyuyordu. Ama diğer yanı bu bakıştaki görmek istemeyip sadece tüketmek isteyen şeyi sezdiği için rahatsız oluyor, bakılmak istemiyordu. Böyle bir ruh halinin içinde debelenirken ne üzerine bastığı zemini hissediyor ne ağaçları çiçekleri görüyor ne kuş cıvıltılarını duyuyordu. Kadın olmaktan insan olamıyor, yaşamın tadını çıkaramıyordu; ama yine de bakılıyorsa kendini şanslı saymaktan alamıyordu. Ya o hiç bakılmayan kadınlardan olsaydı? Kimsenin konuşmak bile istemediği, aşağılamak için fırsat kolladığı... Buradaki “kimse” erkeklerdi tabii. Erkek kendini beğensin diye yaşıyordu Kadın. Hemcinslerini bu uğurda harcıyor, hakir görüyor, küçümsüyor ya da ondan güzel olanlardan nefret ediyordu.


Tüm bu saçmalıkların içinde insanın bir şekilde yaşamına devam etmesi gerektiğinden, her kadın bir şekilde kendini avutacak bir şey buluyordu. Kimi benim tenim hiçbirinizde yok, diyordu hemcinslerine; kimi benim memelerim için ölüyor erkekler var ya, diyordu; kimi ayakları kimi bacakları kimi saçının rengi için aynı şeyi söylüyordu. Tabii ki tüm bunlar içten içe düşünülüyor, açık açık yüze vurulmuyor, en fazla ima ediliyor, dışarıdan ise kadınlar birbirinin en yakın arkadaşı gibi davranıyordu. Kadın kadına, erkeğin kadına yaptığını yapıyor, onu nesneleştiriyor, değerini bedeninin parçalarıyla belirliyordu. Gerçek arkadaşlıktan, gerçek sevgiden, hem kadınlarla olandan hem de erkeklerle olandan, gitgide uzaklaşılıyordu.


Bu konu erkekler için de bir rekabet meselesi haline geliyor, koluna en güzel kadını takan en başarılı sayılıyor, bu yüzden herkes en güzel kadın avına çıkıyordu. Anlamlı ilişkiler, sevgi, saygı bu tüketim çılgınlığının içinde hiçbir şey ifade etmiyordu. Bu çarka girmek istemeyen ama normları sorgulama cesaretine tıpkı kadın gibi cesareti olmayan erkek de güzel kadından nefret ediyor, çirkin kadını ise aşağılıyor ve koluna kadın madın takmama yoluna gidiyor, bunu da evliliğin insanı tüketen bir müessese olduğuyla açıklıyordu. Kadınlarla olan münasebetini seks partnerliği düzeyine indiriyordu. Kalbine dokunan, tomurcuklanmak için çırpınan ilişkileri de isimsiz bırakarak sıradanlaştırıyordu. O da en az kadın kadar korkuyor ve korkakça davranıyordu.


Güzellik anlamını yitirdi artık. Artık kimse birilerine aidat ödemeden güzel olamıyor. Artık kimse birine takdirle bakarak, ondan ya da başka birilerinden (toplumdan mesela) bir şey almaya çalışmadan birine güzel diyemiyor. Bu düşünülemiyor bile. Halbuki insan en sağlıklı en mutlu haliyle güzel. Ayrıca birini severseniz onu güzel bulursunuz, onda kusur aramaz, kusur sayılan özelliklerini dahi seversiniz. Bunlar nasıl da unutuldu, unutturuldu...

Recent Posts

See All

Sohbet Bükücüler

Bizimki, anlatmaya izin vermeyen bir kültür. Biri bizimle bir derdini paylaştığında, bize içini döktüğünde*, illa bir sıkıntı da olması...

Commenti


bottom of page