Biz sıradan vatandaşlar, siyaset denen sahneye fazlasıyla ciddiyet ve önem atfederek olan biten karşısında yapmacık bir öfkeyle sövüp saymanın, hınçla “işte bu insanlar böyle” demek için tetikte beklemenin mağdurun mağduriyetine çare olacağına çok tuhaf bir şekilde yürekten inanıyoruz (ya da inanmak istiyoruz); halbuki aksine, mağduriyeti pekiştiriyor bu oyunun parçası olmak, bunu görmekte çok zorlanıyoruz. Fakat siyasete duyulan, küfür etmek için maça gidenlerinkinden pek farkı olmayan magazinsel türdeki bu merak, bilinmeli ki onlar-biz ayrımını büyütüp hiddetle eleştirilen karşıt görüşleri bir güzel sağlamlaştırıyor.
Pek çoğumuz güya son derece karşı olduğumuz diğer tarafın, değişmesini ister görünür ama aslında pek de istemeyiz bunu çünkü “Ben iyiyim. Onlar kötü”, “Ben akıllıyım. Onlar aptal”, “Ben bilgiliyim. Onlar cahil” mealli ateşli cümleler kurmamız için onların kötü, cahil, aptal olmasına, yani eleştirdiğimiz gibi kalmasına ihtiyaç duyarız. Yoksa aslında hiç emin olmadığımız iyiliğimiz, akıllılığımız, bilgililiğimiz sarsılabilir. Ve biz çok korkarız kötü, aptal, cahil sayılmaktan. Peki cahil, aptal ve kötü sayılmayı göze almadan bilgece, akıllıca, iyilik dolu davranmak mümkün olabilir mi? Olamaz çünkü sürekli belli bir imajı korumak üzere davranan bir insan kendi gerçeğini saklamaktadır ve insan kendi gerçeğini sakladığı oranda iyilikten, bilgiden, yüksek akıl ürünü düşüncelerden uzaklaşır.
“Yeni nesil kişisel gelişim furyasını” düşük bulan, bir kendini kandırma aracı olarak damgalayıp çöp sap ayırmaksızın maazallah biri onu böyle şeylere bakarken dahi görmeden o tip materyallerin hepsine derhal çabuk çabuk burun kıvıran pek çok kişinin kolay yoldan, prestijli bir şekilde iyi, akıllı ve pek tabii üstün insan olma ihtiyacını karşıladığı yerdir siyasi alem. O siyasi alemdir ki, insan olsa davudi sesli, bin bir meşakkatle, çok ağır, anlaşılması zor cümlelerle konuşan, başkalarında korku dolu bir saygı uyandıran, kabalığı, vaaz vermeyi ve tepeden bakmayı kendine hak gören dili kemiksiz "duayen" köşe yazarı olurdu zannederim.
Ama bir karar vermek lazım. Görünüşü mü kurtaracağım, akıllı görünmek için aptallığı, iyi görünmek için kötülüğü, bilgili görünmek için cahilliği mi besleyeceğim; yoksa görünüşü riske atıp kendi gerçeğim neyi gerektiriyorsa onu mu yaşayacağım? Bu, iyi olduğum halde kötü olarak damgalanmak, kimi zaman da iyi falan olamadığım için hak ederek kötü olarak damgalanmak gibi onlarca farklı olasılıkla karşı karşıya bırakır beni; ama çok daha insani, gerçeğe sadık, onurlu bir yoldur ve “dünya barışına” katkıda bulunma şansımı katbekat artırır.
Comments