Onu Sevmeyin Beni Sevin
Ama o de’leri da’ları ayırmıyor onu sevmeyin beni sevin
Ama o çöpleri ayrıştırmıyor onu sevmeyin beni sevin
Ama o entelektüel değil onu sevmeyin beni sevin
Ama o astrolojiye takmış onu sevmeyin beni sevin
Şiirimi beğendiniz mi? “Toplum İleri Gelenlerinin Astrolojiye ve Psişik Yetilere Bakış Açısı” konulu aşağıdaki yazımı güzel temsil edeceğini düşündüm.
O zaman buyrunuz yazıya...
Astrolojinin derinliği, bilgi ve bakış açısı sunma potansiyeli pek, hatta neredeyse hiç anlaşılmıyor. Halbuki kötü edebiyat nasıl ki varsa, bir gerçeklikse, her yerdeyse, kötü astroloji yorumu da var, çok var, her yerde var; ama bu, yorumlarını sosyolojiyle, felsefeyle, tarihle, psikolojiyle, mitolojiyle, hatta edebiyat klasikleriyle, muhteşem şiirlerle, dünya siyaseti ve ekonomisiyle bağlantılandırabilen, gerçeğin küçük bir kısmına değil, bütününe bakmaya çalışan, dolu, bilgili, kültürlü, entelektüel, eğitimli astrologların var olmadığı anlamına gelmiyor. Tamam, Türkiye’de belki çok değiller ya da çok görünür değiller ama hiç yok da değiller. Bilimsellikle/entelektüellikle özdeşleşmiş kişilerse kötü, cahilce astroloji yorumlarını, hatta çoğu zaman yorumları bile değil, yorumları yapanların görünüşünü, konuşma biçimini, kullandığı sözcükleri, belki bu kişilerin öz güvensizliğini, belki eğitimsizliğini, belki hitabetteki eksikliğini, belki entelektüellikten uzak oluşunu ya da eğer astrolojiyi hayattan ve kendilerinden kaçış olarak kullanıyorlarsa, bu durumu, alıp astrolojiyi ve ona olan ilgiyi aşağılama malzemesi olarak kullanıyorlar. Peki, bolca kötü edebiyat var diye edebiyatın kendisini ve okurlarını hor görmek, bolca kötü bilimsel çalışma var diye bilimi aşağılamak hiçbirimizin aklına gelir mi? Gelmez. Hımm, neden acaba bu çifte standart? (Sonraki paragraflarda anlayacağız nedenini.)
Medyumluk, duyuötesi algılar, tarot, ezoterizm vs için de bu böyle. Üstelik sırf bilim tarafından kanıtlamadı diye bunları değersiz ilan etmek şarlatanlığa, istismara daha çok kapı açıyor; ama kimin umurunda?! Muktedirin yanında yer almak ve onun saygıdeğer bulduklarına değer verip saygıdeğer bulmadıklarını aşağılayarak kendini güçlü hissetmek varken... Evet, araştırıyor, biliyor ya da anlıyor değil, araştırıp bilip anlayıp da astroloji vs hakkında atıp tutuyor değil bu kişiler; sadece muktedir neye değer veriyorsa ona değer veriyor, neyi değersizleştiriyorsa onu değersizleştiriyorlar, kendi muhakemelerini -birilerinin söylediklerini tekrarlarken muhakeme yaptıklarını sansalar da- denkleme dahil bile etmiyorlar ki başları ağrımasın. Bunu hemen her konuda görüyoruz. Veganlık, çocuk hakları, hayvan hakları, kadınlar, sağlık, psikoloji… Tarihe en çok etki etmiş edebiyatçılar, bilim insanları, düşünürler için de geçerli aynı şey. Bu çağda bilimle, edebiyatla, felsefeyle dalga geçen pek kimse görmeyiz gerçekten de değil mi? Gelgelelim, şimdi “e heralde yani” diyerek kabul ettiğimiz pek çok paradigma, tartışmasız kıymet verdiğimiz pek çok düşünür, mucit, bilim insanı, filozof, edebiyatçı zamanında alay konusu olmamış mıydı? Olmuştu çünkü o zamanın astrologları da (o zamanın alay edilenleri, muktedirin saygısına mazhar olamamışları yani) onlardı.
Ataerkil hiyerarşinin tepesindeki yüksek itibarlı saygıdeğer abileri her neye saygı duyarsa toplumca onun kabul gördüğünü, her neye saygı duymazsa toplumca onun kabul görmediğini iliklerinde duyan ve bu sebeple o abilerin küçümseyip dalga geçtiği astroloji, medyumluk, psişik yetenekler gibi konularla ve daha nice konuyla -dediğim gibi, konu hakkında kulaktan dolma olanlar dışında bilgisi olmadan, sırf abileri küçümsüyor diye- dalga geçen bu kişiler çevirmenlikle, çevirmenlerle de dalga geçiyorlar mı çok merak ediyorum çünkü iyi çevirmenlik sadece entelektüel kapasiteyle ilgili değil. İyi çevirmen aynı zamanda iyi medyum. Dınınınııııın! Buyur burdan yak! En doğru düzgün çeviri en temiz medyumun kanalından geliyor. Zihinsel melekelerinin, bildiklerinin, birikiminin, kültürünün yanında psişik yeteneklerin de ne kadar fazlaysa o kadar iyi çeviri yapıyorsun. Bir çevirmen olarak bunun farkında ol ya da olma… Yine dalga ve küçümseme konusu olan tarot da çeviri işine öyle çok benziyor ki aklınız şaşar küçümsemen* arkadaşlar… İkisinde de tek tek öğelere (tarotta, kartlara; çeviride, kelimelere) bakıp anlamlı bir bütün oluşturmak mümkün olmuyor. Öğelerin bağlam içindeki anlamını kavramak gerekiyor, evet, bunu herkes bilir diyeceksiniz, ama sadece bu da yetmiyor, havadaki elektriği algılamak gerekiyor.
Mesela kurgu-dışı kategorisinde, çoğu “yazar” aslında yazar olmayıp, sadece bilgi/tecrübe aktarımı yapmakta olduğundan kafasındaki vurgu, kafasındaki anlam öylece yazıya geçiverecek sanarak yazıyor ya da deyimleri (anadilinde yazmasına rağmen) yanlış kullanabiliyor. Dolayısıyla biz çevirmenler zaman zaman bu yazarların ne söylemeye çalıştığını kestirmekte zorlanabiliyoruz (belli ki bu hatalar editörlerinin de gözünden kaçmış ya da bazı kısımlarda nasılsa edebi eser değil, her bir kelimede, her bir cümlede kılı kırk yarmaya gerek yok, anlatmak istediği şeyi kitap genelinde bir şekilde anlatsın yeter, diye düşünülerek müdahaleye gerek görülmemiş oluyor). İşte böyle yazılmış kitapları çevirirken, kastedilenlerin bir kısmını da ancak medyumluk becerinle anlayabiliyorsun. Bazı cümleleri okuyunca “Ne dedi bu şimdi?” diyor, sonra kendini serbest bırakıp gevşiyorsun ve kasıt, anlam, kristal kürede belirir gibi ortaya çıkıveriyor, “Haaaaa” diyorsun, “Şimdi oldu, tamam.”
Kurgu çevirirken ise anlatının/anlatıcının/karakterlerin ruh halini, diyaloglardaki tonlamayı, tınıyı algılayabilmek gerekiyor doğru çeviri yapmak, üslubu doğru oturtmak için. İşte bunlar hep enerji okuması. O kanala bağlanmanız gerekiyor bazı kilit noktaları çözmek için. Yazar şiirsel, belki melodik bir dil mi kullanmış, dümdüz mü yazmış; karakterin kafasından geçirdiği endişeler mesela, daha çok korku izleri mi taşıyor, kırgınlık mı, ümitsizlik mi; anlatıcının nasıl bir kişiliği var, muzip mi, alaycı mı, sevecen mi, kayıtsız mı vs? İyi bir kurgu yazarı da belli bir kanala bağlanıyor ve orada karakterleri ne yapıyor, ne söylüyor, nasıl kişilikler sergiliyorsa yazar da ona uyuyor, kendi kafasındakini dayatmıyor, dayatmadığı ölçüde iyi yazar oluyor. Sen de çevirmen olarak onun bağlandığı kanala bağlanarak yapıyorsun işini. Mevzu bu.
Velhasılıkelam, kötü çeviri dediğiniz şey, kötü dil kullanımından, bilgi/kültür/deneyim eksikliğinden olduğu kadar o yerden yere vurulan, dalga konusu olan ya da bıyık altından gülünen psişik becerilerin eksikliğinden de kaynaklanıyor. İyi çevirmenlere duyduğunuz saygı ile psişik konulara duyduğunuz küçümsemeyi çakıştırıp sizleri kognitif disonansa gark ettiysem üzgünüm ama gerçek bu. Bu arada söz konusu beceriler hepimizde var ama çoğumuzun bünyesinde az ya da çok uykuda, kimimizde hiç gelişmeden kalıyor. Onlar büyütülecek şeyler de değil, küçümsenecek şeyler de… Çoğumuz yürüyebiliyoruz ve yürüdüğümüz için ne alkışlanıyor ne de küçümseniyoruz, değil mi? İşte bunlar da yürümek kadar sıradan görülebilecek şeyler aslında. İlla her şeyi kutuplaştırmamız gerekmiyor. Yere çalmak ile arşa çıkarmak arasında bir uçtan diğerine savrulmamız gerekmiyor. Bir şeyi olduğu gibi görmek, en azından görmeye çalışmak da var bu hayatta. Hoş da bir şey. Astrolojiden buraya nasıl geldik, diye sorarsanız astrolojinin tarot arketipleriyle, tarotun medyumlukla, medyumluğun da yazarlık ve çevirmenlikle bağlantısını konuştuk, diye kısaca özetlemiş olayım. Sevgiler...
*Çeviren kişi “çevirmen” ise küçümseyen kişi de “küçümsemen”dir diye düşündüm. Gördüğünüz gibi sadece aklımla hareket edince hayli saçma şeyler üretebiliyorum; ama çevirmenlikte hiç fena değilimdir çünkü küçümsenemeyecek bir zekam ve birikimim olduğu gibi, birazcık psişik becerilerim de vardır çevirmenlikte mutlaka kullandığım ;)
Senem Hanım, erkek egemen toplumda kadınların fikirlerinin değer görmediği kısmına katılıyorum. Ayrıca astrolojiye karşı yapılan eleştirilerin yüzde doksanının konu ile alakası, fikri veya çalışması olmayan tecrübesiz insanların başkalarının fikrinden etkilenerek körü körüne yaptıkları kısmında hemfikiriz. Ancak internette herhangi bir konu hakkındaki eleştiriler zaten böyle, bu durum bir tek astrolojiye karşı yapılan özgün bir durum değil. İnsanlar bu tarz konularda konuşmayı seviyorlar gibi görünüyor.
Ancak size katılmadığım bir nokta astrolojinin bilim tarafından "ispatlanamıyor" oluşu. Doğa bilimleri tabi ki de astrolojiyi ispatlayamaz, bilim "yanlışlanabilirlik" ilkesi üzerine kuruludur. Yani, doğa bilimlerinde yanlışlanabilir olan teoremler ve varsayımlar değerlidir. Sosyal bilimlere gelecek olursak, astrolojide hem metodoloji hem de metot problemleri var gibi duruyor. Yorumlayıcı metodoloji ile bile astroloji, metot bakımından yapılması imkansız duruyor (çalışmaların birbirinden…